19 Mayıs 2009 Salı

18.MAYIS.2009'DA AHMET HAKAN'IN HÜRRİYET GAZETESİNDEKİ YAZISI ÜZERİNE 19.MAYIS.2009'DA GÖNDERDİĞİM MAİL

18.MAYIS.2009 TARİHİNDE AHMET HAKAN'IN HÜRRİYET GAZETESİNDEKİ YAZISI ÜZERİNE 19.MAYIS.2009'DA E-MAİL ADRESİNE GÖNDERDİĞİM YAZI

ÖNCE AHMET HAKAN’NIN 18.MAYIS.2009 TARİHLİ YAZISINI OKUYALIM:

‘‘Fazıl'la ilişik kesme ilanıSAYIN üçüncü şahıslar! Fazıl Say ile hasbelkader bir yakınlığımız oldu...
Şöyle ki: Birkaç kez evine misafir oldum... Birkaç kez kafelerde oturup muhabbet etmişliğimiz var... Dost ortamlarında falan da buluştuk galiba... Ha hatırladım: Bir kez de Paris'e gitmiştik...Kısacası aramızda iyi kötü bir hukuk oluşmuştu... Benim nazarımda bir "kredisi" vardı bu arkadaşın...Fakat... Gün geldi, bu arkadaş, nasıl söylesem, biraz çığrından çıktı..."İcra ettiği sanattaki haklı üstünlüğünü" arkasına alarak, sağa sola saçma sapan mektuplar yazmaya başladı... Tıpkı "Türk Aynştayn'ı" diye selamlanan Oktay Sinanoğlu'nun "fizik/kimya alanı"ndaki dünya çapındaki haklı üstünlüğünü kullanarak, aklının pek kesmediği alanlarda olur olmaz raconlar kesmeye kalkması gibi...Üstelik "Fazıl arkadaş", politik alandaki kafa karışıklıklarını kaleme alırken, cümleleri yanlış kuruyordu... İfadeleri de kusurluydu... Hadi hepsini geçtik, daha ayrı yazılması gereken "-de"lerden, "-ki"lerden bile haberi yoktu...Ne yapacaktım yani? "Aramızda bir hukuk var" ya da "Onun bende kredisi var" diye şarklı bir tutum alıp "Yaşa Fazıl... Aferin Fazıl..." falan mı diyecektim?Tabii ki demedim...Alabildiğine nazik bir şekilde "Sen önce gramer öğren" dedim.Hay demez olaydım!"Son tahlilde alçakgönüllü" olduğunu sandığım bu "arkadaş", bu minicik dokundurma karşısında büyük bir çiğlik yapıp her fırsatta çirkinleştikçe çirkinleşti...İşte en son Habertürk'te Kutlu Esendemir'e verdiği röportajda, bana Hülya Avşar üslubuyla çemkirmiş...Kendisine aynı üslupla yanıt verip, bu işi daha fazla uzatmak yerine buradan tüm üçüncü şahıslara şu duyuruyu yapmakla yetiniyorum: Dikkat! Fazıl Say'la aramızda hiçbir beşeri münasebet kalmamıştır... Çünkü bu arkadaşın tıynetinin, beşeri münasebet kaldıracak çapta olmadığı tarafımdan anlaşılmıştır. Onun yolu ona, benim yolum banadır...Tüm üçüncü şahıslara ilanen duyurulur...’’



Yukardaki yazısı üzerine 19.Mayıs.2009 da Ahmet Hakan’a aşağıdaki yazıyı gönderdim. Bu yazıyı bir gün sonra Oktay Ekşi, Ertuğrul Özkök ve Doğan Hızlan’a da gönderdim.

Değerli Ahmet Hakan Bey;
Siz müfterî kesimden, islâmî kesimden, şekilsel dinci kesimden, cumhuriyetçilerden, laiklerden, elhasıl toplumun birçok kesiminden insanları tanırsınız. Bu konuda önemli bir birikiminiz var. (‘kesim’ kelimesini istemeyerek kullandım). Köklü bir îslâm dini eğitiminiz var. Bu nedenle size ‘bilmediğiniz işe karışma’ diyen olmaz. Üslubunuz güzeldir. İmlâ hatası yapmaz, ‘de’ yi, ‘ki’yi yerli yerinde kullanırsınız. Böylece sizin yazılarınızı zevkle okur, görüşlerinizi, bazen tanıdığımız, bazen de hiç tanımadığımız çeşitli kişiler hakkındaki yorumlarınızı öğreniriz.
Değerli Ahmet Bey, bazı kişiler var, onlar sizi aşıyor. O kişiler hakkındaki görüşleriniz , o kişileri tanıyanları hiç ilgilendirmiyor. Onları tanımayanlara da yanlış bir düşünce aktarmış olabilirsiniz. Bazı düşüncelerinizi, hatta bazı kişisel tartışmalarınızı gazeteye yazmanıza gerek yok. Bu kişiler hakkında belki tarafsız olarak bir bilgiyi aktarabilirsiniz. Ama onları yeren veya yerer gibi yapan cümleler kurmanız az da olsa sevimliliğinizi kaybettiriyor. Sanki kendinizi çok yüksekte görüyormuş gibi oluyorsunuz.
Şimdi ben de size karşı haddimi aşmış oldum. Ne yapalım, ben de köşe yazarı okuyucusuyum.

Saygılarımla
HADİ ASİTANELİOĞLU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder